GÜNCEL TARİHİ ANLAMAK


Atasoy MÜFTÜOĞLU

Toplumsal anlamda, sosyal anlamda, kültürel anlamda çok ciddi ritim bozuklukları yaşıyoruz. Hayatın her alanında, ideolojik/ırkçı manipülasyonlara maruz kalıyoruz. Zihinlerimizi, algılarımızı, tercihlerimizi kitle iletişim araçları yönlendiriyor. Baskın ideolojinin mantığı, bir şekilde kendisini her yerde hissettiriyor; bireyleri, edilgen alıcılar haline getiriyor. Edilgen alıcıların tercihleri, yönelişleri, hayat tarzları ve değerleri parçalanıyor, belirsizleşiyor. Gerçek hayatın dışında on-line hayatlar, ilişkiler, dostluklar yaşıyoruz. On-line hayatlar, bireyleri insani anlamlardan, derinliklerden, içsel zenginliklerden, içsel sıcaklıklardan uzaklaştırıyor ve yalnızlaştırıyor.

Bugünün dünyasını iktidar tutkuları, benmerkezci yönelişler, hazcı tercihler, bireysel çıkarların belirleyici olduğu algılama biçimleri, toplumları baskılıyor. Bilgisayara dayalı iletişim, kontrol edilemiyor. Suçlar ve kötülükler küreselleşiyor; her türlü kaçakçılık küreselleşirken, kriminal örgütler de küreselleşiyor; mafya ve silah pazarları küreselleşiyor. Nesneler dünyası tarafından kuşatılıyoruz; bu nedenle kimliğimiz, kişiliğimiz, karakterimiz direnemiyor; kimliklerimizi nesneler belirliyor. Küresel sermayenin, teknolojinin, iletişimin, enformasyonun sınır tanımayan akışı, ulus-devlet saplantılarını, bağnazlıklarını sorgulanabilir hale getiriyor. Bu durum ulus-devlet’in, milliyetçiliklere sığınarak, milliyetçilikleri yücelterek varlığını kanıtlamaya çalışmasına neden oluyor. Ulus-devlet, etkinlik alanlarını genişletmek ve egemenliğini kaybetmemek için, ırkçı/milliyetçi reflekslerini hayata geçiriyor. Faşizan bir iklime giriyoruz. Paramiliter yapılanmalar hızla çoğalıyor.

Güncel tarihi etkileyebilmek için, bu tarihi öncelikle anlamak gerekiyor.

Küreselleşen bir kültürde her tür düşünce, yorum, değerlendirme hızla yayılıyor. Ahlaki sınırları olmayan bir özgürlük anlayışı ile karşı karşıya bulunuyoruz. Hepimiz, ağır ağır ve bilincine varmaksızın, çarpıcı dönüşümlere maruz kalıyoruz. İslami kesimlerde temel yaklaşımlar, kavramlar ve kurumlar, inşa çabaları, ilkeler ve ilkesel tercihler marjinalleşiyor. Geçmişte yaşayanların dünya algılarıyla, hayat algılarıyla, bugünü yaşayanların dünya ve hayat algıları bir olmaz. Hayata, dünyaya, tarihe yeni bir gözle, yeni bir bilinçle bakmamız gerekir.

Nostaljilerle ömrümüzü tüketemeyiz.

Geçmişe özgü duygusal anlamların yerini, bugüne özgü gerçek anlamlar almalı.

Mumyalaştırılmış ve taşlaştırılmış bir zihniyetle, belirsizlikler, acılar, hüzünler, yalnızlıklar ve aşağılanmışlıklar içerisinde hayatımızı sürdüremeyiz. Hayata ve dünyaya değer kazandıran estetik ve ruhsal değerlerle, teknik dünya arasında bir ilişki kurmayı başarabilmeliyiz. Bilişim ve küreselleşme çağına hitap edebilecek, sorgulayabilecek eleştirel bir dil kurabilmeliyiz. Evrensel ölçekte, ortak bir algı, bilinç ve dayanışma oluşturma mücadelesi verebilmeliyiz.

İslami hareketlerin, direniş hareketlerinin mücadelelerinin emperyalistler tarafından, küresel tiranlık tarafından tanımlanması; bu tanımların, İslam toplumlarında sorgulanmaksızın kullanılması, kabul edilebilir bir durum değildir. İslami hareketler ve mücadeleler hakkında, kendi inançlarımızın bize sağladığı tevhidi temeller doğrultusunda, adil, bütüncül ve gerekirse eleştirel değerlendirmeler yapmamız gerekir. Kimi İslami çevrelerin, “hoşgörü” ve “diyalog” gibi kimi bulanık kavramlara sığınarak; İslami kavramları, yol ve yöntemleri kullanmaksızın, bunlara ihtiyaç duymaksızın toplumumuzu şekillendirmeye çalışması, anlaşılabilir bir durum değildir. İslami bir hareketin, cemaatin, partinin başarısını, kazandıkları oylarla, halk ilgisi ve desteğiyle, iktidarı paylaşmasıyla vb. değil; gerçekleştirdiği algı ve bilinç değişimiyle, modern kavram ve kurumların tiranlığı karşısında sahip olduğu entelektüel özgürlük ve kavramsal bağımsızlıkla değerlendirmeliyiz.

Geçmişe sırt çevirmek ne kadar yanlışsa, geçmişi putlaştırmak da bir o kadar yanlıştır. Eski sorunlara, tartışmalara, çerçevelere kilitlenip kalmak, yeni sorunlar doğurur.

Hamasi, duygusal, romantik düşlerle ve söylemlerle oyalanmayı sürdüremeyiz.

Toplumsal dışlanma, küresel dışlanma karşısında iletişim ve dayanışma stratejileri belirleyerek, öncelikle enformasyonel bir direniş gerçekleştirebiliriz.

Küresel bir kasırga karşısında bulunduğumuzu kabul etmeliyiz.

Bu kasırgayı, masal-menkıbe-efsane-keramet anlatarak atlatamayız.

İslam düşüncesi, kültür ve uygarlığı, kültürel / zihinsel / algısal bir dönüşümü, bilinçlerin / kadroların / toplumların dönüşümünü gerçekleştirebilecek bir birikimi içeriyor. Bunun için her alanda bir üretim seferberliği, donanımı, zenginliği ile, kültürel seferberliğe, donanıma, iletişim seferberliğine / zenginliklerine ihtiyacımız var. Yeni tarihsel bağlamı doğru anlamak, bütüncül bir tarzda anlamak ve çözümlemek gerekir.

Tekno-ekonomik güçler / süreçler, yeni bir hayat tarzı ve ilişki biçimi gerçekleştirmiştir. Bu hayat tarzı ve ilişki biçimi, hiçbir anlam ve erdem sistemi içermiyor. Bu çağın öznesi olabilmek için, sistemin egemen mantığını, insani olmayan mantığını tartışabilir; bu mantığı aşabilecek çerçeveler, öneriler, içerikler geliştirebiliriz.

Nesneleşmeye, metalaşmaya direnmeliyiz.

Kamusal İslami bilinci çoğaltmalıyız.

Günümüz insanının aklı üzerinde tahakküm kurmak üzere geliştirilen kavramları aşarak, bu kavramlara mecbur ve mahkûm olmadığımızı kanıtlayabiliriz.

Varoluşu ve insani hayatı bir bütün olarak ele almalı, varoluşun ve insani etkinliğin bütün alanlarında etkili olabilecek anlamlar / yanıtlar üretmeliyiz. Hayatın / varoluşun hiçbir bölümü, diğer bir bölümünü dışlayarak anlaşılmaz. Egemen zihni kalıpları değiştirebilmek için büyük anlam projelerine ihtiyacımız var. Hiçbir proje, yalnızca romantik özlemlerle gerçekleştirilmez.

İlahi hakikatin soylu temsilcileri, her türlü iktidar yapılarından bağımsız olarak; geçmişle bağlarını koparmayan, geleceğe açık bir zaman bilinci içerisinde olmalıdır.

Hiç yorum yok: