Akletmeye Davet



Bir sosyal ve siyasi olay ne kadar anlamlı, kuşatıcı ve etkileyici olabilir. İnsanlar kendilerini avutan, hoşnut eden ve çıkar vadeden her şeye meyil gösterebilirler. Beşer kendi vicdanını geçici süre aldatabilir, sorumlulukların ihmali olan utançla bir müddet zamana karşı avans elde edebilir. Hatta bu tavırlarına bir kutsiyet de verebilir. Fakat unutturulmuş, engellenmiş olsalar bile doğrular ve gerçekler hep yeni baştan sürekli keşfedilirler. Gerçekle, hayatla irtibatı zayıf olanın tarihin ve hayatın dipten, ısrarlı ve kesintisiz akıntısı karşısında yapabileceği ne var ki? Malzemesi hayal ürünü olan siyasetlerin neticeleri de koskoca aldanış ve yalan olacaktır. Bir kez gerçekle irtibatınızı kopardınız mı geriye kargaşa ve hileden başka bir şey kalmayacaktır.

Erdemin ve umudun tertemiz vasfını yok eden, tertemiz arayış ve arzuları bulandıran, küresel çaptaki planların önünde boyun eğen siyasetin, basit ahlakların mihveri haline gelmesi kaçınılmazdır. Özgürlük ve adaletle toplumsalı sürekli inşa ederek yaşanabilir hale getiren siyaseti bıraktığımızda, insanlığa zulüm ve tahakküm önünde boyun eğdiren evrensel ayinin rituelleri ve retoriğinden başka geriye ne kalabilir?

Varlık ve beka; insan, grup, millet ve tüm toplumlar açısından en doğal davranışın temel motivasyonudur. İnsanların kendi hayatlarının geleceği ve bunda kendisinin söz sahibi olma iradesi siyasi katılımın temel nedenidir. Kendi temsilcilerini belirlemeye yönelik bu katılım biçimi aynı zamanda bir egemenlik ve yetki konusudur. ‘’Ben ne olacağını belirlemede ve kendi geleceğimle ilgili karar vermede tek yetkili ve egemenim’’ ifadesi olan bağımsızlık ve istiklal anlayışı olmadan milletler ve demokrasiler oluşmaz. Tüm politik ve ekonomik alanlarda toplumsal katılımın ve iradenin ötesinde ve fevkinde niyet, karar ve kurumların dışsal ve bağımsız gerçeklik olarak sunulması sahte gerçekçiliğinin paradigması olmuştur. Toplumların bir şekilde çarmığa gerilmesi korkunç durum fakat, bu çarmığın kutsanması ironik olmanın yanında aklı donuk ve tutuk halde tutan bir yeryüzü işkencehanesi haline getirmek tek kelimeyle iğrenç bir paganizmdir. Nefretin ve nifakın tohumlarından verimli bir hasat almak için insanlık tarlasında uygulanan, kerameti kendinden menkul, düzeneği, insanın düşmanı şeytandan mülhem yapay ekolojik sistem ve kahyalık programının değersizleştirmediği, iltibasa konu edip haysiyetine halel getirmediği, insafsızca kullanmadığı, örtmediği, anlamsızlaştırmadığı ne kalmıştır?

Düşük politik standartlar ve uygulamalar seti, tarihin ve insan eylemliliğinin bitişinin ilanı ile eş zamanlı olmuştur. Sorumluluklar karşılıklı olarak daraltılmış, vaatler ve beklentiler minimize edilmiştir. Siyasi ve ekonomik enstrümanlar parçalı ve ayrı iradelere dağılmış bir halde millet denetiminden ayrı kendi içinde gelişme ve bürokrasisini oluşturma biçimine ulaşmıştır. Bu ayrışmış yapılar kuvvetler ayrılığı dengesinin yerine iktisadi ve siyasi bürokratik güç merkezleri haline dönüşmüştür. Bu merkezler uluslararası planda da benzerleriyle bağımlılık ilişkisi içine girmiştir. Bu durum yeryüzünü fesada boğanların bir tahkimatı, oligarşik tahkimat olarak tanımlanabilir.

Yeryüzünün imarı ve insanlığın onurundan bahsetmek, hak ve özgürlük söylemi, dayanışma, eşitlik talepleri, çalışmanın ve emeğin kutsiyetinden dem vurmak lanetlenmiş kavim ve ekip olmak için yeter şarttır. "Niçin verdiklerimizle oyalanmıyorsun nankör, beklemesini ve sıranın sana gelmesini bilmeme, anlamama cehaletinden ne zaman kurtulacaksın" türünden nobran söylem semantiği küresel iklim haline gelmişse nasıl nefes alınacak? Vicdan kendisini nasıl ifade edecek?

Çalışacaksın ama karşılığın bir hak değil iane olacak. Çalışacaksın ama geçim için sadakaya ihtiyacın olacak.

Üreteceksin ama üretimin değerini planlamadığın ve anlamlandıramadığın harici koşullar belirleyecek. Üreteceksin ama başkasına faydalı olacaksa anlamlı olacak.

Ülkenin kaynaklarını tespit edeceksin ama halkının yararına değil çok uluslu sermaye sahibi şirketler yararına. Kaynaklarının, birikmiş değerlerinin farkında olacaksın ama ancak Nasrettin Hocanın uzaktaki mumdan kazandaki aşı pişirmesi gibi istifade edeceksin.

Dindar olabilirsin ama tarihten, adaletten ve özgürlükten bahsetmeyen pürüten fedakarlığına sahip olmak kaydıyla. Dindar olacaksın ama kurtları kuzu postunda göstermek kaydıyla.

Seçeceksin ama seçtiklerin senle ilgisi olmayan sorunlarla uğraşmak zorunda kalacak. Seçeceksin ama seçtiklerin gelecekteki güzel günler adına taleplerini sürekli tehir edecek.

Sana hep beklemelisin, açılmalısın, uzlaşmalısın denecek. Hangi uzlaşma ve politik açılımlar derinlerde ve uzaklarda görünen sorunların çözümüne yaklaşıldığı izlenimini vermektedir? Toplum, birey (şahsiyet) kendisini varlık alanına nasıl çıkaracak?

Toplumun güçlendirilmesi amacıyla ortaya konulacak programlar bir bütün olarak milletin dirlik ve düzeni ile birebir irtibatlıdır. Birbirini besleyen bu çarpık, yanılsatılmış ve eğretilenmiş tutumların ötesinde insanların meslek ve mülk sahibi olarak oluşturduğu yeni bir toplumsallaşma, paylaşımcı ve katılımcı eşit ve hür bireylerin ortak çabalarıyla oluşan yeni bir gündelik hayatın mutluluğuna ulaşma amacına sahip olmalıdır. Milletin dirlik ve düzeni meselesi bu anlamda bir tanımlama ve isteğin ötesinde dinamik bir katılım ve var olma halidir. Bir zulüm sitemine karşı başka bir zulüm sistemi desteklenemez. Tüm oligarşiler akrabadır. Kimliği ve sıfatı ne olursa olsun zulüm ve onun müesseseleşmiş hali milletin karşısında bir konumlanıştır. Burada şunu rahatlıkla söyleyebiliriz ki dirlik ve düzen meselesi bir toplumsal ahlak meselesidir

Tarih, akıl ve insanlık dışı bu sürecin varacağı yer, hak ve özgürlük gaspına yönelik olarak bireylerin ve toplumların direnç gösteremeyeceği yeni bir siyasal ve idari yapıya ulaşmaktır. Var olan yapıların bitmişliği veya böyle bir arzuyu teşvik etmesi, buna imkan tanınası şer cephesine bu aşamada en büyük desteği sunmaktadır.

Yeryüzünde neredeyse tevazu kalmadı. Her kurum ve yapı kendi sahte enaniyetinin kibrini deklere etmekle meşgul. Halkın önüne neyi sunarsak onunla iktifa eder anlayışı ve tavrı az gelişmiş, fırsatçı bir seçkin tipolojisidir. Onun amacı halkı idare etmek ve kendi istikbalini başka güçlerle ittifakla sağlamaktır. Bu tip, bir hegomonya aracıdır.

Bireysel ve örgütsel kariyer planlamaları bu tipolojinin başat ahlakıdır. Bizatihi bu tür politik yapılanmaların içinde olanların dahi kabullenemediği, kontrol edemediği, süreçlerini tayini ve tespiti işlerinin başka iklimlerin belirlediğinin bilgisi de, karar ve eylemlerin anlam ve içeriği konularında sürekli şüphe içinde oldukları da bir hakikattir. Anlamlandırma sorunu bir davranış bozukluğunu da beraberinde getirmektedir. Bilinemez ve kavranamaz ilişkilerin içinde bulunma bireysel kariyer planları ve somut ve yakın karşılıklar elde etme ahlakını başat hale getirmiştir.

Millet, hepsi kendinden aşırı derecede memnun, müstağni yapılardan bıkmış usanmış durumdadır. Bütün bu tür yapılanmalar halkta bir iyileşme, gelişme, mutluluk, özgürlük sağlayan bir içerikten yoksun olmakla birlikte kendi örgütsel, bürokratik ve idari gelişimlerine önem verir hale gelmiştir. Var olan siyaset çarpık bir toplumsallaşmanın neticesidir ve sürdürülemez. Bu siyasi yapının milletle ilişkisi bir halkla ilişkiler programıdır. Millet sürekli aynı minval üzerinde devam eden çatışmacı, ayrımcı, oligarşiyle barışık, kendisi adına iş yapma vekaletini verdiği ekiplerin ve kişiliklerin statüko ve süreçle aynileşip kendisine yabancılaşması, gelecek ve güvenlikle ilgili açılımlarının da oluşturduğu belirsiz kasvetli bir havada tercihe zorlanmaktadır.

Özetle; insanlık, küresel planlayıcılar ile bunlarla eklemlenmiş mahalli yapıların yürüttüğü ağır ve bunaltan bir kuşatma altındadır. Tüm toplumlar, bütün ülkeler benzer hegemonya araçları ile geleceklerinden emin olmayan bir türbülansa girmiştir. Bu hal iki marazi tutum ortaya çıkarmıştır.

Birincisi kendine özerk alanların içinde çalışma ve yaşam alanı oluşturma (lokalizasyon ve daralma, etnik ve kültür temelli çatışma, kimlik siyaseti, dar alan mensubiyetleri), ikincisi, doğru ve gerçek olanının dışında genel evrensel söylem ve pratikler içinde kıymeti az işler (tabi ki karşılığı benefict simple olacak) uğraşı ile meşgul olma (heba–i zaman).

Teknolojide ve insanlığa faydalı olabilecek bir çok bilimlerde bu kadar gelişme ve ilerlemeye karşıt refahın ve adaletin hem bireyler arasında, hem de ülkeler ve toplumlar arasında yaygınlaşamamasının izahı ne ile mümkündür? Bunun teknik sorun olmadığı bir bilimsel veridir. Bu emperyalist bir sistemdir. Bu sitem kendi değer yargılarını politik merkezleriyle bir çarpık bilinçleştirme programı dahilinde yürüttüğü programla ve aşırı kuvvet kullanımı üzerinden sürekli tahkim etmektedir. Varlığı ve gücü eşitsiz paylaşım üzerine bina edilmiştir.

Halbuki yeni bir tarihin başlangıcındayız. Bu tarihi başlangıcın dinamikleri yaşadığımız toprakların içinde fazlasıyla mevcut. Bu dinamikleri harekete geçirecek idrakin ilk kavrayacağı konu aynı şekilde küresel bir modus vivendinin ivedilikle ortaya konması zaruretidir. Yeni yaşam sitili veya uygarlık ekseni, yeni paradigmalar ve yeni bir ekonomi politik olmadan oluşturulamaz.

Bu çerçevede, öncelik bilinçtedir. Bilimi, politikayı, iktisadı ve ahlakı toplum lehine yeniden yapılandırmadan bu anafordan çıkılması mümkün görünmüyor. Bilinci ortaya çıkaracak millet ve onun müşahhas (somut) talepleridir. Bir kaziyeyi muhakeme olarak bir iş daraldığında tevsi olunur hükmünün politik açılımı millete işleri havale etmektir. İş derken kastedilen kimin ve ne şekilde seçileceği değil nelerin yapılması gerektiğinin tespitidir.

Bu halk, bu millet neyi talep ediyor sorusu en önemli sorudur ve kurucu, dönüştürücü perspektif verir. Siyasetin temel işlevi milletin içinde döngüde bulunduğu daireden ileriye doğru atılımının düzeneğini oluşturmaktır. Temsilcilerin seçimi özel bir durumdur. Aldıkları vekalet de özel bir vekalettir. Bu özel durumun iyice ortaya konması gerekir. Konusu belli olmayan bir vekalet akdi aklın sıhhati ile alakalıdır ve hukuken butlandır. Bu vekalet bir egemenlik devri için verilmemiştir. Vekaletin konusu bir insani hakkın iptali olamaz. Anlaşılamayan nokta burasıdır. Devir yoktur kendi adına görevlendirme vardır. Cumhuriyet, elit ve egemenlerin bir halka ve ülkeye sahip olduğu rejimin değil halkın egemen olduğu rejimin adıdır.

Bilinçten bir tavır çıkarmak zaruridir. Atomistik algı ve tutum yerine toplumların tümel gidişatı üzerine düşünmeye; literalist çerçeveden somut ve işlevsel pratikler oluşturmaya; apolojetik söylem veya retorik yerine ileriye hamle yapan muhtemel bir geleceği kurmaya yönelik bilimsel bir tutum almaya başlandığında, bu topraklardan tüm insanlığa bir hayat ışığı çıkacaktır. Bu hayat ışığı yeryüzünü aydınlattığında, insanlık; adalet, özgürlük ve eşitlik menzillerine olan büyük yürüyüşüne yeniden başlayacaktır.

Söylediklerimiz kimseyi incitmesin. Kastımız incitmek olamaz. Yapmaya çalıştığımız bu milletin bir görevi olduğunu ortaya koymaktır. Cesaretimizi tüm alçak gönüllülüğümüzle bir Anadolu büyüğünden aldık:

Yunus bir söz söylemiş, hiçbir söze benzemez

Münafıklar elinden örter mana yüzünü.

Bu bizden önde gelenler manaya pinhan dediler

Ben anadan doğmuş gibi geldim ki, üryan eyleyeyim.

Hiç yorum yok: