BAŞKA BİR DÜNYA MÜMKÜN!

KAPİTALİZM VE KÜRESELLEŞME KARŞITI HAREKETLERİN ŞEMSİYE ÖRGÜTÜ: DÜNYA SOSYAL FORUMU

İslam ÖZKAN

Tarihin belirli kırılma noktaları vardır. Bu kırılma noktalarında bir takım toplumsal hareketler o kadar güçlü bir şekilde ortaya çıkarlar ki, o ana kadar varlığı gereği gibi bilinmediğinden ya da kendilerinden beklenmeyen bir örgütlülükle gündeme geldiklerinden karşıtı olduğu güçlerde ciddi bir şaşkınlık yaratırlar. 1989 sonunda SSCB’nin siyaset alanından çekilmesiyle birlikte meydanı boş bulan güçlerin tahakkümcü politikalarına karşı ortaya çıkan sistem karşıtı hareketlerin TV’lerde boy göstermeleri tam da böyle bir şeydi. Kimdi bu insanlar, nereden çıkmışlardı? Tarihin sonu gelmiş, Batılı liberal politikalar her alanda üstünlüğünü kanıtlamış görünürken sistem karşıtı hareketlerin bu denli güçlü bir şekilde tarih sahnesine çıkmaları ilgi çekici geliyordu. Marksizmin hamisi konumunda bulunan iki büyük güçten biri olan Sovyetler Birliği’nin yıkıldığı bir dönemde ‘yoksulluğa hayır’ sloganlarıyla meydanları dolduran bu insanlar neyin nesiydi?

Tabiatın boşluk tanımaz yapısı nedeniyle, tek kutuplu bir dönemde yeni oluşan dengesiz durum için iki şık mümkündü; ya yenisi yaratılarak eski denge haline yeniden dönülecek ya da meydana gelen bu boşluk nedeniyle bambaşka ama kaotik bir durum meydana gelecekti. Soğuk savaş dönemindeki uluslararası siyasal yapı tamamen bu denge hali üzerine oturmuştu. Koca bir bölgeyi etkileyecek kendisi küçük ama etkisi büyük çatışmalar hep bu çerçeve içerisinde dengeleniyordu.

Dünya Sosyal Forumu’nun Ortaya Çıkışı

ABD’yi dengeleyebilecek bir güç 21. yüzyılın başlarını yaşadığımız bu dönemde ortaya çıkamadığı için dünyamız karmaşa içerisinde yaşamaya mahkum ediliyor. Neo-liberal politikaların eskisinden çok daha azgın bir şekilde uygulanması, yoksulluğu önleyecek sembolik ölçülerdeki tedbirlerin dahi kaldırılması, uluslararası ekonomik anlaşmaların, yoksulluk olgusunun göz ardı edilerek imzalanıp yürürlüğe konması hep bu dizginlenemeyen gücün meydana getirdiği durumun göstergeleriydi. 90’lı yılların başlarında, yeni siyasal dönemde uygulanmaya çalışılan neoliberal politikalar tepki görmekte gecikmedi. Söz konusu acımasız ekonomik politikalara karşıt hareketlerin, öncelikli olarak köklü bir muhalefet geleneğine sahip olan Batı’dan gelmesi hiç de şaşırtıcı değildi. Ama bu muhalefet, Batı’yla da sınırlı kalamazdı. 90’lı yılların ortalarında dünyanın çeşitli başkentlerinde boy gösteren protesto hareketleri ve neoliberal küreselleşmeci politikalara yönelik şiddetli muhalefet, Batılı ülkelerde ortaya çıktı ancak dünyanın çok farklı bölgelerinden destek gördü. Brezilya’daki Topraksızlar Hareketi’nden, Asya’daki köylü hareketlerine, Filistinli guruplardan Avrupa’daki anarşist yapılara kadar bir çok toplumsal hareket bu mücadeleye aktif destek verdiler.

Artık mücadele zamanıydı, küreselleşmeci güçler dünya üzerinde yaşayan milyarlarca insanın duygu, düşünce ve beklentilerini göz ardı ederek hareket eder ve onları daha da yoksullaştırmak için çeşitli kararlar alırken aradaki ideolojik farklılıkları abartmak, küreselleşmeci politikalara hizmetten başka bir işe yaramazdı. Bu nedenle çok farklı ideolojik eğilimden insanlar, anarşistler, sosyalistler, düzen karşıtları, çevreciler, anti-emperyalistler yeni dönemde birlikte hareket ederek mücadele kararı aldı. 1990’da neo-liberalizme karşı kurulan Sao Paulo Formu, 1994’te Zapatistaların başkaldırı kararı almaları, 95’te milyonlarca Fransız kamu işçisinin alınan neoliberal politikalara direnişi, 97-98’de Endonezya, Filipinler ve Güney Kore’de yaygın direnişler ve başkaldırı, 99’da ABD’nin Seattle kentindeki direniş[1], dünya sistemine karşı mücadele edenlerin birlikte hareket ederek örgütledikleri protesto gösterileri 2001 yılında kurulacak olan Dünya Sosyal Forumu’na (DSF) giden yolda birer basamak olmuştu. Forum, diğer bir ifadeyle muhalif toplumsal hareketlerin dünya sistemine karşı mücadele sırasında gördükleri eksiklikleri doldurmak, mücadele deneyimini birbirlerine aktarmak, tecrübelerini birbirleriyle paylaşmak ve muhalif hareketler arasındaki diyaloğu artırarak ciddi bir işbirliğinin gerçekçi zeminini oluşturmak amacıyla ihtiyaca cevaben kuruldu.

Dünya Sosyal Forumu’nun Yapısı

Forumun belirli bir yöneticisi ya da lideri bulunmuyor. Kuruluş amacı dünya sistemine karşı mücadele eden muhalefet hareketleri için bir tartışma, diyalog ve karar alma mekanı olması. Her sene düzenlenen ve dünyanın dört bir yanından gelen hareketlerin katılımıyla oluşan Dünya Sosyal Forumu’nun homojen bir ideolojik tutumu ya da tercihi yok. Tam tersine farklı ideolojilere sahip topluluklardan oluşan bu foruma üye olmanın öncelikli şartı anti-emperyalist ve küreselleşme karşıtı olmak. Siyasal partiler ve şiddet kullanan örgütler ise bu foruma alınmıyor. Birinci yasağın amacı, Irak’ın işgaline ve bazı neoliberal politikalara onay vermiş reformist çizgideki sosyal demokratların ya da geleneksel sol partilerin katılımının önüne geçilmesi. Ancak bazı siyasal partilerin oluşturdukları yan kuruluşlar aracılığıyla bu forumu kullanmaya çalıştıkları ve kısmen de başarılı oldukları belirtiliyor. Şiddet yanlısı radikal örgütlerin dışlanmasının nedeni ise tamamen pratik nedenlerden kaynaklanıyor. Daha çok sivil karakterli bir yapı olan forum, muhalefetin kitleselleşmesinin önünde bariyer oluşturacak ve forumu zor durumda bırakacak bir tutumdan ısrarla kaçınmak istiyor. Ancak bu yasağın tek istisnası, İsrail’in işgalci politikalarına karşı silahlı direnişte bulunan Filistinli örgütler. Gerçi Filistinli örgütler Dünya Sosyal Forumu’na doğrudan katılamıyor ama onun bir alt birimi olan Avrupa Sosyal Forumu’nda seslerini duyurabiliyorlar, hatta katılmaları teşvik ediliyor. Forumun Filistin’e desteği açık. Bu çerçevede Filistin’deki işgalle ilgili çeşitli toplantılar, açık oturumlar, paneller ve sempozyumlar düzenleniyor, Filistin Direnişi’ne yönelik destek her fırsatta dile getiriliyor. Porto Allegre’de 5. Dünya Sosyal Forumu’nda bir araya gelen toplumsal hareketlerin yaptıkları ortak çağrı metninde bu konuyla ilgili “Filistin halkının uluslararası yasa ve BM kararlarına dayalı biçimde geri dönme hakkı da dahil olmak üzere, temel ve ulusal haklar için verdiği mücadeleyi destekliyoruz”[2] ifadesi yer almaktadır.

Peki DSF’de kararlar nasıl alınıyor? Kimin katılıp kimin katılmayacağına, hangi açıklamaların öne çıkıp hangisinin çıkmayacağına kim karar veriyor? Resmi karar yetkisinin esas olarak Örgütlenme Komitesinin elinde olduğu belirtiliyor; bu komite de Brezilya CUT konfederasyonu[3], MST ve altı diğer küçük Brezilya sivil toplum örgütünden oluşuyor. Bu altı küçük sivil toplum örgütünü oluşturan unsurlar ise Brezilya Sivil Toplum Kuruluşları Birliği, ATTAC*, Adalet ve Barış Brezilya Komitesi, Küresel Adalet Merkezi ve Brezilya Sosyal ve Ekonomik Etütler Enstitüsü (IBASE). [4]

Bu temel karar alma mekanizması dışında DSF, 113 örgütü kapsamaktadır. Ama bunların çoğu toplantılara ve karar alma süreçlerine aktif olarak katılmamaktadır. Örgütlenme Komitesi ile Uluslararası Konsey arasında açıkça tanımlanmış bir işbölümü ve yetki dağılımı yoktur. Kolektif irade oluşumu için iç prosedürlerin mevcut olmadığı belirtilmektedir.[5]

DSF hiyerarşiden uzak yatay bir yapı arz etmektedir. İktidar ilişkilerini dışlama ve demokratik bir yapı oluşturma amacıyla böyle bir merkezi güç olmaksızın birbiri ile etkileşen bir dizi grup yapılanması şekline gidilmiştir. Ancak yine DSF’ye katılan bazı daha radikal guruplar tarafından yapılanmanın yatay ve yeterince demokratik olmadığı, alınan kararların denetiminin yapılmasını engellemek için bu tür bir oluşuma gidildiği belirtilmektedir. Örgütün yapılanmasıyla ilgili eleştirilerden biri de MAI ve Küreselleşme Karşıtı Gurup’tan gelmektedir. Örgüte yönelik oldukça sert eleştirileriyle ön plana çıkan bu gurup, “kimin davet edileceğine, kimin edilmeyeceğine; ana oturumlarda ve basın toplantılarında kime öncelik verileceğine birilerinin karar verdiğini” öne sürmektedir.

Gurup resmi internet sitesinde[6] örgütle ilgili şunları söylemektedir:

“Dikey bir yapıda aşağıdan yukarıya temsil ve iletişim için olanak mevcuttur ama böylesi “yatay” bir yapı sadece ulaşılamaz bir organ tarafından alınarak yukarıdan aşağıya aktarılan kararlar için uygundur. Kitlelerin temsili için bir alan mevcut değildir. Naomi Klein DSF’nin misyonuna sempati duyan bir yazar olmasına karşın bu konuda şunları yazmaktadır: “Örgütsel yapı saydamlıktan o kadar uzaktı ki, kararların nasıl alındığını anlamak ve onları sorgulamak neredeyse imkansızdı. Açık oturumlar ve gelecekteki etkinlikler üzerine oy kullanabilme olanağı yoktu. Saydam bir sürecin olmadığı bu durumda, perde arkasında ciddi NGO marka savaşları yaşanıyordu – kimin starlarının en fazla süreyi kullanacağı, kimin basının karşısına çıkacağı ve kimlerin bu hareketin gerçek liderleri olarak gözükeceği konularında.”

İngilizce’de NGO olarak bilinen Sivil Toplum kuruluşlarının Forum’da etkin bir şekilde yer alması ise önemli eleştirileri beraberinde getiriyor. Özellikle Batılı sivil toplum kuruluşlarının bu oluşum içerisinde yer almasının, forumun anti-emperyalist ve küreselleşme karşıtı çizgisine darbe vurduğu ifade ediliyor. Bu görüşte olanlara göre hegemonyacı güçler politikalarını söz konusu sivil toplum kuruluşları aracılığıyla uyguluyor. Sivil toplum kuruluşlarının önemli bir bölümünün küreselleşmeci politikalara dönük ılımlı tutumları, söz konusu politikaların meşrulaştırılmasına hizmet ediyor ki, bazı forum taraftarlarına göre bu, kuruluş amacına ters düşüyor.

DSF’nin Eylemleri

Dünya Sosyal Formu’nu oluşturan toplumsal hareketler aslında 1999’da Seattle’da yapılan ve zaferle sonuçlanan direnişten ilham almaktadır. Seattle’daki bu protestolarda çeşitli muhalif fraksiyonlardan oluşan 50 bin gösterici, Dünya Ticaret Örgütü Toplantısına katılmak üzere kente gelen ve içinde çok önemli isimlerin de bulunduğu katılımcıları bulundukları yerlerde kuşatarak toplantıya katılmalarını engellemiş ve bu şekilde DTÖ’nün toplantısının çökmesini sağlamışlardır. Hiç beklenmeyen bu eylem ve örgütlülük karşısında şaşkına düşen küresel güçler, bundan sonraki süreçlerde çok daha katı önlemler almak zorunda kalmışlardır.

Bundan sonraki bir buçuk yıl boyunca Seattle’dan esinlenen bir dizi protesto, önemli uluslararası güçlerin ve kurumların tüm toplantılarına müdahale etti. (Dünya Ekonomik Forumu, Davos, Ocak 2000; IMF-Dünya Bankası Bahar toplantıları, Washington, Nisan 2000; DEF, Melbourne, Eylül 2000; IMF-Dünya Bankası yıllık toplantısı, Prag, Eylül 2000; AB zirvesi, Nice, Aralık 2000; Davos toplantısı, Ocak 2001; Quebec Amerikalar Ekonomik Zirvesi, Nisan 2001; AB zirvesi, Gothenburg, Haziran 2001; Salzburg Dünya Ekonomik Forumu toplantısı, Temmuz 2001 ve G-8 Dünya Ekonomik Zirvesi, İtalya, Temmuz 2001)

Batılı medya organlarıyla küresel güçlerin önde gelen isimleri protestocuları anlamsız şiddet olayları çıkarmakla suçladı.[7]

Melbourne’da ise Avustralya başbakanı John Howard ve dünyanın en zengin adamı Bill Gates diğer kimi delegelerle birlikte toplantı yerinde hapis kaldı. Giriş 30.000 gösterici tarafından kapatılmış olduğu için delegeler dışarıya helikopterler ile ve deniz yoluyla taşındı. Prag’da konferans merkezi saatlerce bloke edildi ve birçok önemli delege toplantıya katılamadı. Nice’de yetkililerin 100.000 protestocuyu dışarıda tutma çabaları delegelerin kuşatma altında kalması ile sonuçlandı. 2000 yılı Aralık ayında Victoria’da (Kanada) yapılması planlanan bir NATO toplantısı ve 2001 yılı Haziran ayında Barcelona’da yapılması planlanan bir Dünya Bankası kalkınma toplantısı gösterilerle ilgili korkudan dolayı iptal edildi. Ocak 2001’de Davos’ta Financial Times’ın görülmemiş güvenlik önlemleri olarak tarif ettiği önlemler (kitlesel gözaltılar ve yolların ve demiryolunun kapatılması anlamına geliyordu) yüzlerce protestocunun toplantının yapılacağı yere ulaşmasını engelleyemedi. Quebec’te tüm dikkat FTAA Anlaşmasına değil göstericilere çevrildi. İsveç’te Gothenburg şehrinin içi gerçek bir savaş alanına dönüştü. Her toplantıda, yasal ve fiziksel engeller dikilerek, daha büyük alanlar “girilmez alan” ilan edildi. İtalya’da, “birleşmiş Avrupa”da da sınırlar kapatıldı ve birçok insan sınırdan geri çevrildi.[8]

Bu eylemlerin tamamı elbette DSF tarafından alınan kararlar sonucu gerçekleştirilmiş değil, nitekim bu sıraladığımız eylemlerden bazıları DSF’nin kuruluşundan çok daha öncesine tekabül ediyor. Ancak bu eylemleri organize edenlerin, sonraki süreçte DSF’nin oluşumunda aktif rol alan toplumsal guruplardan olduğu da bilinen bir gerçek. Ayrıca bu eylemlerden bazılarının kararı DSF toplantılarında alınmış bulunuyor.

Dünya Sosyal Forumu’nu gelecekte neler bekliyor?

DSF’nin geleceği ile ilgili çok farklı görüşler mevcut. Kimileri DSF’nin akıbetinin çevreci hareketin akıbetiyle aynı olacağını belirtiyor. Çevreci hareketlerin ilkelerini daha sonra egemenlerin benimseyip onu anlamsızlaştırmasına benzer şekilde bu ilkelerin de mevcut sistem tarafından benimsenip DSF’nin marjinalleştirilebileceği ifade ediliyor. Forum’un kurucuları arasında yer almış bazıları ise DSF’nin tamamen folklorik bir yapıya bürünüp sıradan bir sivil toplum örgütü haline gelebilme ihtimalinin bulunduğunu ifade ediyor.[9]

Bir de anti-emperyalist tutumun altını kalın çizgilerle çizip küreselleşmeci neoliberalist politikalara karşı daha net bir tutum içerisinde olunması gerektiğini savunan Chavez çizgisindeki radikal guruplar var. Bu guruplar Dünya Sosyal forumunda alınan kararları yetersiz görüyor ve eleştiriyorlar. Bunların karşısında ise Brezilye kökenli Sivil toplum kuruluşları yer alıyor. Dünya Sosyal Forumu’na söz konusu Brezilyalı gurupların renklerini verdikleri bir gerçek. Bu nedenle de Venezuella ya da Küba çizgisindeki hareketlere mesafeli duruşlarını sürdürüyorlar. Bu çizgide siyaset yapanlara göre ise Dünya Sosyal Forumu 20. yy.’da marksizmin yüklendiği misyona benzer bir misyon üslenerek 21. yüzyıla damgasını vuracağını ve küreselleşme ve emperyalizm karşıtı hareketlere önderlik edebileceğini belirtiyorlar.

Bütün bu tartışmaların içeriği ne olursa olsun ya da hangi taraf haklı bulunursa bulunsun, Dünya Sosyal Forumu sadece muhalif hareketlerin buluşma, haberleşme, bilgi ve deneyimlerini aktardıkları bir mekan olması nedeniyle bile takdir edebilecek bir yapılanma. Birbirinden kopuk, bölgesel mücadelelerde tıkanıp kalmış hareketlerin kendilerini aşma ve başka hareketlerle işbirliği yapma imkanını sağlaması, dünya ölçeğindeki küresel hareketler arasında koordine imkanını vermesi gibi hususlar hiç de azımsanamayacak şeyler. Bunların ötesine geçerek çok daha etkin ve hedeflenenleri gerçekleştirebilecek bir yapıyı oluşturmak ise yine bu forum içerisindeki hareketlere düşüyor.



[1] F. Levent Şensever, Dünya Sosyal Forumu nedir, ne değildir?, Birikim dergisi, 178. sayı, 2004.

[2] Sosyal hareketlerden savaşa, neoliberalizme, sömürü ve dışlamaya karşı seferberlik için çağrı metni;

Kaynak: www.sosyalforum.org.

[3] Brezilya’daki bir çeşit muhalif sivil toplum kuruluşları birliği.

* Vatandaşlara Destek Amaçlı Mali İşlemlerin Vergilendirilmesi Derneği’nin baş harflerinden oluşan bir kuruluş.

[4] Dünya Sosyal Forumunun Ekonomisi ve Politikası, "Küreselleşme" karşıtı mücadeler için dersler, Politik Ekonomi için Araştırma Birimi - Mumbai, Eylül 2003, http://www.antimai.org/bn/dsfelestri.htm

[5] a.g.e.

[6] http://www.antimai.org

[7] Dünya Sosyal Forumunun Ekonomisi ve Politikası.

[8] Dünya Sosyal Forumunun Ekonomisi ve Politikası.

[9] Dünya Sosyal Forumu yol ayrımında mı? Ahmet İnsel, 15.01.2006 Radikal2

Hiç yorum yok: